NİMRİ KÖYÜ

Nimri köyü Elazığ’ın Keban ilçesine bağlıdır. Nimri ile Keban arasından Fırat nehri geçer. Keban Fırat’ın doğusunda, Nimri ise batısında yer alır. Toprakları, tarihte çoğu zaman bir sınır olmuş Fırat kenarındadır, köy ise Fırat’a on km içeride kalır.

Fırat, Keban ilçesinden başlayarak Nimri dağlık bölgesinde çok geniş bir yay çizer ve batısında Dummu mevkiinde köy topraklarını terkedip, Malatya istikametine doğru akar. İlkbaharla beraber köylüler hayvanlarının beslenmesi için nehir kenarındaki Dummu, Şeyhin mağarası, Bük ve Han isimli otlak alanlara göçerlerdi. Köy ile Fırat nehri arasındaki geniş dağlık bir bölgede projemizin konusu olan kulluklar vardı.

Keban barajı yapılırken, MÖ 5000 yıllarında bölgede yaşayan medeniyetlere ait kalıntılar bulunmuştur. Nimri bu bölge içinde Fırat’ın sınır yerleşim noktalarından biridir. Keban’dan önce idari olarak Arapgir’e bağlı olan Nimri, kültürel olarakta Arapgir, Arguvan, Eğin kültürüne yakındır. Gerek türküleri, gerekse düğünlerinde çalınan çalgılar ve oynanan oyunlar bu yöre ile birebir aynıdır.

Nimri’de, Arapgir’in Onar köyünde bugün varlığını sürdüren 800 yıllık tarihi Ocağın ( Cemevi ) aynısı yakın zamana kadar bulunuyordu. Kendisi arkeolog olan, Onar’lı tarihçi yazar İsmail Kaygusuz, yaptığı araştırmalarında bu köylerin Bayad boyuna bağlı olduğunu ve 1200’lü yıllarda bölgeye yerleştiğini savunuyor. Bu yerleşimin Divriği, Arapgir, Eğin arasındaki Sarıçiçek yaylasından başladığı ve süreç içinde Bayad boyunun çevreye yayıldığını savunanlar da var. Bu sava göre ; Nimri’yi oluşturan halkın bir kısmı Nimri’ye Sarıçiçek’ten gelip, orada yaşamakta olan köylülere katıldılar. Hatta belki Nimri’de yaşarken, Sariçiçek Yaylası’nı yakın zamana kadar kullanmaya devam ediyorlardı.

Nimri 1900’ün başından beri İstanbul ile ilişki içindedir. Genellikle köy ile bağlantıyı sürdürerek dönemsel olarak İstanbul’da çalışmaya gidilirdi. Ekonomik nedenlerden dolayı 1960, 70’lerde İstanbula doğru yoğun göç başlar. 120 haneli köy, 1980’lerde neredeyse boşalmıştır. Bakımsız kalan evler, harmanlar zamanla yıkılır, istisna birkaç ev dışında köy mimarisi neredeyse yok olur. Bağ ve bahçeler sahipsiz, kendi başına kalmışlardır.

İlk kuşak İstanbul’da mümkün olduğunca birbirine yakın Davutpaşa, Fındıkzade, Aksaray, Edirnekapı gibi semtlerde oturmakta ve genellikle Kapalıçarşı’da çalışmaktadır. Kısa zamana kadar, Kapalıçarşı’da Bodrum Han’ın tamamı ve Fesçiler caddesinin çok sayıda esnafı Nimrilidir. Köy yaşamından gelip, kısa zamanda şehre uyum sağlamış çağdaş bir topluluk olarak İstanbul nüfusuna karışırlar. Az sayıda aile başka şehirlerde yaşamaktadır. Yurtdışında çok az Nimri’li vardır.

Eğitime önem verirler. Çocuklarının önemli bir bölümünü okuturlar. Nimrililer, ikinci, üçüncü, hatta dördüncü kuşağı ile çoğu lise ve üniversite bitirmiş eğitimli aydın bir topluluktur. Bu potansiyel son on onbeş yıldan bu yana köklerini aramaya, toprağını tanımaya yönelmiştir. Genç kuşaktan farklı yeteneklere sahip, kadın ve erkeklerin eşit görev aldıkları köy derneği ve muhtarlık Nimri’ye yönelik bir çok güzel projelere imza atmaya başlamışlardır.

Her yıl ağustos ayı sonunda Nimri’de yapılan buluşma kendi içinde önemli bir etkinlik olmuş ve köylülerin biraraya gelmesinde, kaynaşmasında büyük rol oynamaya başlamıştır.

Nimri Kullukları projesi işte bu gelişmenin ve etkinliğin bir parçası olarak hayata geçiyor.