Giriş
Elazığ’ın, Keban ilçesine bağlı Nimri Köyünde 2016 yılından bu yana «Nimri Kullukları Sanat Projesi» isimli kültürel bir etkinlik yapılıyor. Proje, Nimri dağlarında yüzyıllardır varlığını sürdüren Kulluk isimli anıtlardan hareketle bir Anadolu köyünü sanat ile görünür kılmayı amaçlamaktadır.
Nimri’deki bu yapıtlar Dünyanın farklı coğrafyalarında ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde bulunmaktadır. Kulluklar parçası oldukları Şaman-Kam inanışının bir öğesi olarak günümüzde Sibirya ve çevresinde yaşamaya devam ederken, Dünyanın diğer bölgelerinde kaybolmak üzeredir.
Nimri dağlarında varlığını sürdürmüş kulluklar üzerine bir sanat çalışması yapmaya başlandığında, bu anıtlar üzerine eski kuşaktan yeni nesillere aktarılmış bilgiler yoktu. Bu yapıtların neden yapıldıkları ve işlevlerinin ne olduğu hakkındaki söylenceler daha çok hayale dayanan tahminlerdi. Genellikle dile getirilen varsayım, insanların yol bulmak için dağlara kulluk yaptıklarıydı. Proje başlangıcında bu görüşten yola çıkıldı. Ancak yapılan araştırmalarda konunun evrensel boyutu olduğu tespit edildi. Nimri Kullukları’nın, Sibirya’da yaşayan Türk ve Moğol halklarının kültürü ile bağı söz konusuydu.
2020 ve 2021 yıllarında Nimri’deki kullukların ardındaki unutulmuş geçmişi ortaya çıkarmak amacıyla bir araştırma gerçekleşti. Köyün elli yaş üzeri insanları ile yapılan sözlü tarih çalışması hayata geçirildi. Sibirya’daki Türk Cumhuriyetlerinden, Rus ve Fransız antropologlardan bilgiler elde edildi. Böylece tarih içinde kullukların doğuşu ve içinde bulunduğu inanıştaki rolü ortaya çıkarıldı.
Nimri Kullukları Sanat Projesi’ne katılan akademik kuruluşlara, sanatçılara ve gönüllülere Dünyada ve Türkiye’de kullukların ardındaki kültürel mirasın anlatılacağı bilgiler elde edildi.
Nimri Köyü ve Kulluklar
Nimri Köyü ; Ağbaba Dağı’nın eteğine kurulmuş olup, Fırat nehrinin çevrelediği geniş, dağlık bir alana sahiptir. Kulluklar yakın zamana kadar Nimri dağlarının doğal manzarasını süsleyen, yaklaşık iki metre boyunda basit düzenekli taş anıtlardı. Bu yapıtlar taşların üst üste konulmasıyla oluşturulurdu. Bazen kulluğun üst kısmında üzerine bez şeritler bağlanan ardıç ağacı dalları ve bazen de sığır kafatası bulunurdu.
Nimrililerin 1970’li yıllardan itibaren büyük şehirlere göçü ile birlikte, dağlardaki yaşam biçimi ve onun bir parçası olan kulluk yapıtlar, zaman içinde unutulmaya ve yok olmaya yüz tuttular.
Kırk yıl aradan sonra, bu tarihi mirası kültürel bir etkinlik ile yeniden hatırlatmak amacıyla, Ayvalık’ta bulunan Karagöz Sanat Evi sorumluluğunda «Nimri Kullukları Sanat Projesi» adıyla bir çalışma başlatıldı.
Dünya’da Kulluklar
Kulluklar; Kuzey ve Güney Amerika’da, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde efsaneleri unutulmuş anıtlar olarak karşımıza çıkıyor. Ancak Asya’nın; Moğolistan, Altay, Tuva, Hakasya, Yakutistan, Buryat Özerk Cumhuriyetleri ve Sibirya’nın birçok bölgesinde yaşayan halklar, Şamanlık – Kamlık inancının bir öğesi olarak kulluk geleneğini günümüze dek taşıdılar.
Bir Türkmen köyü olan Nimri’de, aynı inanç ve ritüelin parçası niteliğindeki Kulluklar yakın zamana kadar varlıklarını devam ettirdiler. Yaptığımız araştırmada Nimri’deki kullukların tarihsel geçmişinin, Sibirya’nın Altay bölgesindeki inanç ve ritüellerle birebir benzerlik gösterdiğini saptamaktayız.
Kulluklar bulundukları coğrafyalarda farklı isimler taşıyor. Moğolistan’da Obo ya da Ovoo, Tuva Cumhuriyetinde Ovaa, Altay Cumhuriyeti’nde Üle, Yakutistan’da Taas Kihite (Taş İnsan), Kanada’nın Nunavut bölgesinde İnuksuk, Şili, Peru ve Bolivya’da Saywa, Avrupa’da Cairn olarak var olan terim, Elazığ’ın Nimri köyünde ve bölgesinde «Kulluk» olarak adlandırılmaktadır.
Dünya literatüründe ise daha çok Moğolca Obo ya da Ovoo sözcüklerinin kullanıldığı görülüyor. Türkiye’de konu üzerine çalışan bilim insanlarının yazılarında da bu terimleri görmekteyiz. Nimri’de yapılan sanat çalışması kapsamında “Kulluk” kelimesi ilk kez Türkiye’de kullanılmaya başlamıştır.
Kulluk sözcüğünün kaynağını, İran’ın bir Azeri şehri olan Tebriz’de basılan “Arın Türkçe Etimolojik Sözlük”te “Qulluq” olarak bulduk. Qulluq kelimesinin açıklaması sözlükte ; “Tapı, tapınak, dilek, ibadet, hizmet, vazife, ağırlama, huzur” olarak veriliyor.
Kullukların Ortaya Çıkışı
Kullukların yoğun olarak bulunduğu Altaylar bölgesinden gelen antropolojik bilgilerde, bu yapıtların insanlığın avcılık-toplayıcılık döneminde av hayvanlarının bol bulunduğu yerlere işaret olarak üst üste konulan taş yığınları ile başladığı belirtiliyor. Bu yapıtların yanından geçen avcılar-toplayıcılar, o yerin sahibine-iyesine memnuniyetini göstermek için var olan taşların üzerine taş koymaya başlamasıyla ilk kutsamaların ortaya çıktığı düşünülüyor.
Hayvanların evcilleştirilmesi dönemine geçildiğinde insanlar, hayvanlarını besledikleri verimli, yüksek otlaklara taş bırakıyorlar. Tarım döneminde ise verimli ürün alınan topraklara, işaret olarak taş üstüne taş koyup kulluklar oluşturuyorlar. Bu yerlerin sahibine minnettarlıklarını göstermek, sunumlarda bulunmak için kulluklar etrafında ibadet ediyorlar.
Kulluk Çeşitleri
Sibirya’nın Moğolistan ve Altay bölgesi ve çevresindeki ülkelerde Nimri köyünde olduğu gibi iki tür kulluk ile karşılaşıyoruz. Birincisi yassı taşların üst üste konulmasıyla silindir biçimde ve insan yüksekliğinde olan yapıtlardır. İkincisi ise tabanında geniş taş yığını olup konik şekli ile dağın minyatür biçiminde olanlardır. Kullukların tepesine genellikle ardıç ağacı çubukları konur ve bu dallara bez şeritler, at yelesi ya da kuyruğunun kılları bağlanır. Bazen bu konik kullukların üzerine konan çubuklar ile yapıtlar piramit biçimindeki Kızılderili çadırlarına benzemektedir.
Her iki kulluk çeşidi de kutsal kabul edilen dağların tepelerine, dağ geçitlerine, nehir ve şifalı su kaynaklarının yanına yapılıyor.
İnanış
Moğolistan ve Sibirya’da yaşayan Kamlık inancına sahip halklar bölgelerindeki her dağın, dağ geçidinin, ormanın, ırmağın, gölün, ovanın, şifalı suyun sahibi – iyesi ya da ruhu – canı olduğuna inanırlar. İnsanlar kutsal saydıkları yerlerin sahibine minnettarlıklarını belirtmek, armağan sunmak, dua edip dilekte bulunmak için yılın belli zamanlarında ibadet yaparlar. Bu yerlerde, ritüelin gerçekleşeceği noktaya işaret-nişangâh işlevi gören kulluklar yaparlarlar. Kutsal olan yer olduğundan İbadet onun için yapılır. Kulluk ise sadece tören yapılacak noktayı işaret eden, gösteren yapıttır.
Diğerlerine göre daha önemsenen ritüel, bölgedeki en yüksek dağın tepesinde gerçekleşen ve herkesin topluca katıldığı kutsamadır. İnsanlar kulluğun yanına geldiklerinde yapıtın üzerine çevreden bir taş alıp koyarlar. Kulluk etrafında yapılan törende, ritüeli yöneten Kam bakraçtaki ak sütten kaşıkla alır ve doğudan batı yönüne doğru yapıt üzerine saçı yapar, su, çay, arpa unu… serper. Katılanlar kulluğun üzerine yerin iyesine armağan olarak av hayvanlarını simgeleyen tamgalar işlenmiş, kurut (peynir), elma gibi yiyecekler bırakırlar. Yapıttaki çubuklara beyaz, sarı ve mavi bez şeritler bağlarlar. Halk çevredeki en yüksek dağ yönüne dönerek dua eder. Yerin sahibinden ; yağmurun yağması, buğdayın bol yetişmesi, ormanlarda avın bereketli olması, refah gelmesi gibi istemlerde bulunurlar. Kutsal bir göl ya da ırmak kenarına kulluk yapılmış ise, törende onun ruhu için suya gümüş para atılır.
Nimri’de Ağbaba Kutsaması
Altaylar, Moğolistan ve çevresinde gördüğümüz, üzerinde ardıç ağacı dalları konan konik taş yığını kulluklar Nimri’nin yakınında, Ağbaba, Dalardıç, Abbasdede ziyaret yerlerinde son zamanlara kadar yaşadılar. Silindir biçimindeki kulluklar ise köy ile Fırat Nehri arasındaki dağlık alanda yakın zamana kadar varlıklarını sürdürmüştür.
Yukarıda Sibirya ve Altaylarda gördüğümüz kutsamalar otuz, kırk sene öncesine kadar aynı içerik ve çok benzer biçimde Nimri’nin Ağbaba Dağı tepesinde yapılmaktaydı.
Nimri çevresinde, dağ zirvesinde toplu olarak kutsama için bir araya gelinen yer Ağbaba’dır. 1960’lı yıllara kadar kış bitimi, mayıs ve haziran ayında iki kez toplu ibadet için Ağbaba’ya çıkılıyordu. 1450 metre rakımdaki Ağbaba Dağı’nın tepesinde Nimrililer her sene tüm köy halkının katıldığı, Ağbaba Kurbanı adıyla tören gerçekleştirmekteydi. Nimri etrafındaki; Bayındır, Denizli, Yahyalı ve diğer Türkmen köylüleri de törende yer alırlardı.
Ayrıca toplu ibadet dışında kişiler de var olan sıkıntılarını gidermesi için Ağbaba’dan bir dilekte bulunurlar ve bu istek yerine geldiğinde farklı zamanlarda adak olarak kurban ritüeli yaparlar.
Ağbaba’nın tepesinde elimizde 1983 yılında çekilmiş fotoğrafı olan, minyatür bir dağa benzeyen ve yörede taş yığını anlamına gelen «çağıl» olarakta adlandırılan konik bir kulluk vardı. Bu kulluk Nimri’nin Göğeluşağı mahallesinden çıkılıp, Ağbaba tepesine varılan yerde bulunuyordu. Köyün Karşıbaşı mevkii, Türkmenin Mezarı tarafından Ağbaba’ya gelindiğinde bir taş yığını daha vardı. Bu iki yapıt alanda 2002 yılında yapılan «çevre düzenlemesi» sırasında yok oldu. Nimri Kullukları Sanat Projesi kapsamında 2021 yılında gerçekleşen onarım öncesi keşifte, Göğeluşağı yönündeki kulluğun tabanının izleri ve çevresine dağılmış taşları bulundu ve tamir edilerek eski haline getirildi. Yeri bilinen ikinci yapıtın ise izine rastlanamadı.
Ağbaba’da yapılan geçmişteki törenler ile ilgili bilgileri şöyle özetleyebiliriz. Ağbaba’yı ziyarete gelen insanlar çevreden bir taş alıp bu yapıtların üzerine koyuyorlardı. Meşe ağaçları üç kez öpülüyor ve onlara dua edilirdi. İnsanlar ağaçların kökündeki cüvher denilen kırmızı topraktan az miktarda alıp ağızlarına götürürlerdi. Ayrıca cüvher bir beze konarak eve getirilir ve aileyi korusun, bereket getirsin diye mekânın özel bir yerine konurdu. Meşe pelitlerinden de birkaç tane aynı amaçla toplanır ve eve bırakılırdı. Kutsal sayıldıklarından meşelere zarar verilmez, dalları kesilmez ve kırılmazdı. Bu ağaçların dallarına yakın zamana kadar farklı renklerde bezler armağan olarak bağlanıp dilekler tutuluyordu.
Ağbaba töreni yapılırken, kurban etinin piştiği sürede köyün inanç önderi olan Dede yönetiminde tüm katılımcılar kulluğun etrafına birikerek yönlerini güney batı istikametinde üzerinde ziyaret yeri bulunan, bölgenin en yüksek dağı Abdulvahap’a dönerek toplu dua ederlerdi. Dede saz çalar, Alevi deyişleri okur ve katılımcılardan coşup esriyenler olurdu. Son dönemlerde yapılan törenlerde Dede ya da olmadığında onun yerini alan köylülerden Fevzi Önen töreni yönetir, kendine getirilen testiden avucuna boşaltılan suyu saçı olarak göğe doğru serper, dua ederdi. Ardından kurban eti yenilir ve köye dönülürdü.
Tarih içinde, değişik göç dalgaları ile Anadolu’ya ulaşan bu ritüel Nimri’de asırlar boyu yaşatıldı. Ağbaba’da Dede eşliğinde Kulluk etrafındaki bu biçimiyle tören geleneği en son Köyün inanç önderi Kocadede zamanında yapılırdı. Arapgir’in Onar köyünden gelen ve 1959 senesinde vefat eden Kocadede’den sonra bu gelenek Nimri köyünden Fevzi Önen (vefatı 1991) tarafından sürdürüldü. Kocadede kendi vasiyeti üzerine Ağbaba’ya gömüldü. Birkaç sene sonra köylüler tarafından Kocadede için bir türbe yaptırıldı.
Günümüzde Ağbaba için koç kurban etme geleneği dışındaki diğer ritüeller hemen hemen yapılmamaktadır. Her sene gerçekleşen toplu tören sırasında köyün Dedesi kurban etini kutsadıktan sonra topluluğun önünde dua ediyor ve kurban yemeği yendikten sonra tören sona eriyor.
Sonuç
Toplumlar kutsal bildikleri yerlerin sahibine ibadet etmek ve dilekte bulunmak amacıyla, ritüelin gerçekleşeceği nişangâh noktası olarak kullukları yapmışlardır.
İnsanlığın avcılık – toplayıcılık, hayvan besiciliği ve tarım evrelerinde, ormandaki av hayvanına sorunsuz ulaşılabilmesi, dağda yayılan hayvan sürüsüne zarar gelmemesi, tehlikeli geçitlerden sert yamaçlardan güvenli geçilebilmesi, şifalı bir suda iyileşmek vb. dilekleri elde edebilmek için bu yerleri kutsamışlar ve sahiplerinden istemde bulunmuşlardır. Sibirya Taygalarında ortaya çıkan, köyümüz Nimri’ye kadar ulaşan kullukların ardındaki inanış ve kültürel temelin açıklaması burada yatmaktadır.
Araştırmamız sırasında elde ettiğimiz yukarıdaki bilgiler bize Kullukların geçmişiyle ilgili tarihi veriler sundu. Her ne kadar bu çalışma Nimri Köyü Sanat Projesi için yapılsa da, Türkiye’nin ve Dünyanın birçok yerinde varlıkları farklı isimler altında devam eden ve ne oldukları unutulmuş bu yapıtlar ile ilgili bilgiler ortaya çıkarıldı.
Dr. Kenan Öztürk
Paris, 28 Şubat 2023
© Yazının tüm hakları saklıdır