Kulluk, Tarihi Miras

Kulluklar üzerine çalışma ve 2021 Projesi

Projenin 2020 yılı çalışmaları, kullukların geçmişiyle ilgili bilinmeyen yönleri ortaya çıkarmak üzerine kurulmuştur. Konuyla ilgili bir araştırma yapılarak, kullukların gizemli geçmişi, yapıtların ardındaki somut ve soyut tarihi miras ortaya çıkarılmıştır.

Kullukların başlangıç coğrafyası olan Sibirya ve Altay bölgesinde yaşayan Şaman inancına sahip halklar; dağın, ırmağın, vadinin ve benzeri yerlerin bir sahibi-iyesi olduğuna inanıyorlar. Buralara yaptıkları kulluklar aracılığıyla, o yerlerin sahibinin ruhu ile bağ kurarlar ve yeri kutsarlar.

Sibirya’daki Türk ve Moğol halklarının kültürlerinde varlıkları ve ritüeli bügün de devam eden kulluklar Anadolu’da da bulunmaktadır. Ancak Türkiye’de bu gelenek günümüzde yok olmak üzeredir. Moğolistan’da Obo – Ovo”, Altay Cumhuriyetinde Üle”, Yakutistan’da Taas Kihite”, Azerbaycan’da “Uyuğ”diye anılan yapıtlara Keban’ın Nimri köyünde Kulluk” denmektedir ve bunların yapılış nedenleri, işlevleri aynıdır.

Moğolistan’ın Büryad bölgesinde bir Obo

Gerek Sibirya, gerekse Anadolu topraklarında biçimleri aynı olan iki tür kulluk görülmektedir:

Birincisi; silindir şeklinde, yassı taşların üst üste konulmasıyla oluşan, insan boyundan biraz yüksek yapıtlardır. Üzerlerine ardıç ağacı dalı konur ve bunlara renkli şerit bezler bağlanır. Bazen kullukların tepesinde bir sopa üzerine yerleştirilmiş sığır ya da at başı iskeleti de bulunmaktadır. Dağ tepeleri ve geçitleri, arazi ve akarsu kenarlarına yapılır.

İkincisi ise, tabanı daire şeklinde olup gene taşların üst üste konulmasıyla zaman içinde meydana gelen, konik biçiminde ve minyatür bir dağa benzeyen anıtlardır. Üzerinde farklı boylarda yerleştirilmiş ardıç ağacı çubukları vardır.

Bu iki çeşit kulluk dışında, Moğolistan ve Altaylar’da sadece ağaç çubuklardan yapılmış, üzerine bez şeritler bağlanan konik çadır biçiminde kulluklara da rastlanmaktadır.

Moğolistan’da Kullukların çevresinden geçen insanlar, anıtın etrafında üç kez döner, çevreden bulduğu bir taşı yapıtın üzerine koyar, lokma olarak yiyecek bırakır ve dallara bez şerit bağlayarak, bulunduğu yerin iyesine-sahibine saygılarını gösterir. Yolcu yaptığı bu eylemle yerin iyesine armağan sunar ve ondan dilekte bulunur, şans diler.

Yukarıda bahsedilen ilk iki tür yapıtı, yok olma aşamasında da olsa, hâlâ Nimri Köyünde bulabiliyoruz. Silindir biçimdeki kullukları 40 – 50 yıl öncesine kadar Nimri Dağlarında görmek mümkündü. Bugün ise kalıntıları hâlâ yerlerinde durmaktadır. Konik şeklinde olanlar ise insanların toplu kutsama yeri olarak gördüğü, Nimri’ye yakın Ağbaba, Abbasdede ve Dalardıç isimli ziyaretlerde var olan yapıtlardır.

Kullukların ortaya çıkışını Tuva Cumhuriyeti vatandaşı, halk bilimci, ünlü akademisyen ve aynı zamanda kendisi de bir Kam (şaman) olan Monguş Kenin Lopsan’dan öğrenelim.(1) Lopsan, Moğolca bir sözcük olan ve dünya literatürüne böyle geçmiş ovo veya obo’ların doğuşunu üç döneme ayırıyor:

Birinci aşama Altay toplumlarının avcılık dönemidir. Avcılar, av hayvanlarının bulunduğu yere işaret olarak bir taş bırakıyorlardı. Oradan geçen diğer avcılar veya o taşın yakınındaki ağaçlardan yemiş toplayan ya da topraktan kök çıkartan insanlar da, o yerin iyesine-sahibine memnuniyetini göstermek için buraya bir taş daha koyuyorlardı. İlk ovo kutsaması böyle başlıyor.

Avcılıktan, hayvan besleme aşamasına geçilen ikinci dönemde, yetiştirdikleri hayvanlar semizleşip geliştiğinde, tabiat zorlukları aşıldığında, daha yüksek bir refah düzeyine ulaşıldığında insanlar, bulundukları yerin iyesine memnuniyetlerini göstererek uygun bir yere ya da hayvanların yayıldıkları yüksek bir tepeye taş bırakıyorlardı. Ovo kutsamasının ikinci aşaması böyle olmuştur.

Üçüncü aşama, beslenme için toprağın işletildiği, ürün elde edildiği, çiftçilik dönemidir. Artık temel yiyecek maddesi buğdaydır. Bu ürünün yetiştiği topraklara yağmur yağsın, bereket olsun diye, yerin sahibi – ruhu için insanlar buralara işaret koymaya, taş yığmaya ve bu yapıtları kutsal kabul etmeye başlamışlardır.

Ovo’ların yapılacağı yeri gösterip, onları kutsayan, ayinini yapan kişi ise, sıradan insanların bilmediğini bilen, duymadığını duyan, ruhlar ve yer, gök güçleriyle iletişime geçen ve Sibirya – Altay bölgesindeki topluluklarda, “kusursuz kişi” olarak kabul edilen “Kam” denilen şamanlardır.

Altay toplumları yaşadıkları bölgedeki en yüksek dağın tepesine ya da ovalardaki düzlük alanlara Ovo yaparlar. Dağın zirvesindeki ovo’nun ya da düzlük tarım arazilerindeki ovo’ların kutsanması buraların sahibine-ruhuna olan hürmeti gösterir. Yüksek bir dağ için yapılan kutsama diğerlerine göre daha önemlidir. Dağın tepesinde çıplak bir yere yapılan ovo törenine bölgenin tüm halkı, küçük büyük herkes katılır. Kutsamaya gelenlere ve dağın sahibine en iyi yiyecek ve içecekler ikram edilir. Ovo’lara yapılan törende, halk yerin sahibinden yağmurun yağması, buğdayın bol yetişmesi, ormanlarda avın bereketli olması, refah gelmesi için ovo kutsanmaktadır. O yerin iyesi, yani sahibi için dua edilir, lokma sunulur, ak sütten saçı(2) yapılır, mavi, beyaz ipek kurdeleler armağan olarak dallara bağlanır. Erkekler önceden gelerek ovo’nun dört yanına konan dört geniş taş üzerinde ardıç dalları yakarak tütsü yaparlar. Törende ağaç bakraçtaki ak süt yer iyesine doğru saçılır. O yerin ovo’sunun yanından, çevredeki en yüksek dağa dönülerek topluca dua edilir.

Yukarıda Ovo için gerçekleştirilen kutsamalar aynı amaç ve çok benzer biçimde Nimri köylülerince Ağbaba ziyaretınde yapılmaktaydı. Ağbaba’nın tepesinde otuz yıl öncesine kadar dağı simgeleyen konik kulluk vardı. Burayı ziyarete gelen insanlar çevreden bir taş alıp, bu kulluğun üzerine koyarlardı. Meşe ağaçları öpülür, dallarına bez şeritler bağlanırdı.

Toplu yapılan törenin bir anında, köyün inanç önderi dede yönetiminde tüm katılımcılar kulluğun etrafında ya çember biçiminde yer alır ya da yarım daire olununarak yönlerini güney batı istikametinde bulunan, bölgenin en yüksek dağı Abdulvahap üzerindeki ziyarete dönerek bereket, sağlık, dirlik ve birlik… için toplu dua ederlerdi. Töreni yöneten kişi, kendine getirilen testiden avuçuna boşaltılan suyu saçı olarak göğe doğru serper ve tabiat için yağmur, bereket dilerdi.

Ağbaba’da Kulluk etrafındaki bu biçimiyle tören geleneği 1959 yılında vefat eden köyün dedesi Arapgir’in Onar köyünden gelen Kocadede (1959) ve o olmadığı zaman ise Nimri Köyünden Fevzi Önen (1991) tarafından sürdürüldü.

AĞBABA, ABBASDEDE ve DALARDIÇ ZİYARET KULLUKLARI

Üç ziyaret kulluğu,; Ağbaba, Dalardıç ve Abbasdede üçgeni ortasında Nimri Köyü

Dağlarda bulunan silindir şeklindeki kulluklara ek olarak, minyatür bir dağa benzeyen, konik taş yığını biçimindeki ziyaret kullukları çok yakın bir zamana kadar, Nimri Köyü etrafındaki; Ağbaba, Abbasdede ve Dalardıç’ta varlıklarını sürdürdüler. Bu üç yer, köylüler tarafından kutsal kabul edilmekte, dilek ve adak yeri olarak tanınmaktadır. Nimri Köyü, birbirini gören bu üç ziyaretin ortasında yer almaktadır.

AĞBABA

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Foto-2-_AGBABA-KULLUGU.jpg
Elif Gür’ün fotoğraf albümünden, 1983, Altta konik kulluk ve üstte tabanı kalmış silindir kulluk.

Nimri, doğusunda bulunan Ağbaba Dağının eteğine kurulmuştur. 1450 metre rakımda olan Ağbaba kutsal sayılmakta ve günümüzde de adak yeri olarak Nimri ve çevredeki Türkmen köylüleri tarafından ziyaret edilmektedir.

Kısa zaman öncesine kadar, Ağbaba’nın Nimri’ye bakan yönünde, meşe ağaçlarına 50 metre altında, piramit biçiminde üzerine taş bırakılan bir kulluk bulunuyordu. Yapıtın 1983 yılında çekilmiş fotoğrafında, bu konik kulluğu ve yanındaki yıkılmış silindir biçimindeki bir kulluğu görüyoruz. En yaşlılardan başlayarak Nimri’de yaklaşık otuz kişi ile yaptığımız sözlü tarih çalışması sırasında, görüşme yapılanların ana çoğunluğu geçmişte köylülerin bu kulluğun yanından geçerken, inançsal bir davranış olarak, çevreden aldıkları bir taşı onun üzerine bıraktıklarını belirtmektedir. Bu ritüel, Sibirya ve Moğolistan’da yaşayan halkların geleneklerinde hâla yaşamaktadır.

Ağbaba, Meşe ağacı ve insan

Nimri köylüleri ile yaptığımız bellek çalışmasında 85 yaşındaki Ziya Ertürk konu üzerine bize şu bilgileri de vermiştir : “1960’lı yılların sonuna kadar Nimrililer düzenli olarak her yılın mayıs ve haziran aylarında toplu kutsama için Ağbaba’ya çıkıyorlardı. Mayıs ayında yapılan kutlamada, kış mevsiminin bitişi nedeniyle Ağbaba’da köy kurbanı yapılıyordu. Haziran ayında ise dağlarda ot toplama öncesi kurban töreni gerçekleşirdi. Bu tören; otun, ekinin bereketli olması ve yağmur yağması için Ağbaba’da yapılan toplu ritüeldi. Törenlere çevre Türkmen köylerinden de katılım oluyordu. Bu toplu katılımlı törenlerde, insanlar ziyaret kulluğunun etrafında diz çökerek, çember biçiminde otururlardı. Onar köyünden gelen Koca Dede ve Ahmet Dede dua okuyup, deyişler söyleyerek kutsama yaparlardı. Dedeler olmadığında Nimri’den Fevzi Önen dua okurdu. Törende kurban kesiliyor ve meşe ağaçlarına bez şeritler bağlanıyordu. İnsanlar meşe ağaçlarını üç kez öperek bu ağaçların dibinden bir parça “cüvher” denilen topraktan ağızlarına götürüyorlardı”. Ağbaba’da toplu köy kurbanı ve kişisel adaklar için yapılan kurban geleneği bugünde devam etmektedir.

Ağbaba zirvesindeki kayalık, ziyaret kulluğu ve meşe ağaçları yakın zamana kadar önemini korumuştur. Ağbaba’nın yüzyıllar boyu varlığını sürdüren bu ziyaret kulluğu, köylünün şehirleşmesi ile birlikte ihmal edilmiş, unutulmuş ve zaman içinde yapıtın üst bölümündeki taşlar etrafa saçılmıştır. 17 Ağustos 2021 tarihinde, Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi, Arkeoloğ Sebahattin Küçük ve bir gurup Nimri’li alanda keşif çalışması yapmıştır. Keşif sırasında, tarihi ziyaret kulluğunun yeri ve kalıntısı bulunmuştur. Yapıtın tabanının daire biçiminde taş ile düzgün örüldüğü, üzerindeki taşların etrafa dağıldığı ve bozulmuş durumda varlığını bugüne kadar sürdürdüğü tespit edilmiştir. Kalıntının ortasından bir meşe ağacı yetişmiştir. 2021 projesi kapsamında yok olmak üzere olan bu yapıt köylüler tarafından 18 Eylül 2021 tarihinde restore edilerek, Ağbaba’nın önemli bir ögesi olan kulluk tekrar eski durumuna getirilmiştir.

1959 yılında köyün inanç önderi Koca Dede vefat ettiğinde vasiyeti gereği Ağbaba’ya gömülmüş ve daha sonrasında buraya türbesi yapılmıştır.

ABBASDEDE

Ziya Ertürk ile keşif, fotoğraf. Elif Dehmen, 2020

Köyün güney batısındaki dağlık bölgede, Dummu yolu üzerinde bulunan piramit biçimli bir ziyaret kulluğudur. Yakın zamana kadar yapıtın tepesine konmuş sapana benzer, çatal biçiminde, kuru bir ardıç dalı bulunuyordu. Köylüler bu ziyaret kulluğuna armağan olarak bez şeritler bağlıyor, dilek tutuyor ve adakta bulunuyorlardı. Kulluğun yanından geçen ya da onu ziyarete giden kişiler yerin sahibine saygı için yapıtın üzerine bir taş koyuyorlardı.

Abbasdede yapıtının yanında aynı isimle anılan bir bahçenin sahibi olan Muharrem Oral, yetmiş sene öncesine ait anısını bize şöyle anlatıyor: “Çocukluğumda sebzeleri sulamak için tek başına bahçeye gitmekten korkuyordum. Annem korkmam için bir neden olmadığını, çünkü beni Abbasdede ziyaretinin koruduğunu söylerdi. Ziyaretin yanından geçerken, çevreden bir taş alır, yapıtın üzerine bırakırdım”.

Nimri köylülerinin kutsal bildikleri bu taş yapıtın zaman içinde şekli biraz bozulmuş olsa da, yanında büyüyen genç bir ağaç ile varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Ziyaret yapıtı olan bu yer ile ilgili gelenek ve kutsamalar günümüzde unutulmak üzeredir. Nimri Kullukları projesi kapsamında ziyaret 19 Eylül 2021 tarihinde köylüler tarafından onarılarak, toplumun tarihi bir mirası ve hafızası olarak kalması için eski şekline getirilmiştir.

DALARDIÇ

Dalardiç’ta Ardıç ağacı. Ziyaret Kulluğunun kalıntısı ağacın Nimri yönünde, on metre yanında tespit edildi. fotoğraf. Mualla Coskun. Haziran 2021.

Nimri’nin kuzey batısında, Gülhane mevkiinin 200 metre batısındadır. Köylünün asırlardır ziyaret ettiği kulluğun kalıntısı, 17 Ağustos 2021 tarihinde, Arkeoloğ Sebahattin Küçük yönetiminde Nimri’li birkaç kişininde katıldığı bir keşif çalışmasında bulunmuştur. Yapıt, kutsal ardıç ağacının yanında ve Nimri’ye bakan tarafındadır. Ziyaret kulluğunun daire biçiminde ki tabanı düzenli örülmüş taşlar ile yerinde durmaktaydı. Üzerinde yükseklik oluşturan taşlar zaman içinde yapıtın çevresine yayılmıştır. Ardıç ağacı hâlâ köylüler tarafından seyrek de olsa ziyaret edilmektedir. Ağcının dallarına bağlanan rengârenk dilek bezleri ise unutulmaya yüz tutmuştur.

Tarihimizin önemli parçası olan ve geçmiş kuşakların yüzyıllar boyu yaşatıp günümüze taşıdıkları ; Ağbaba, Abbasdede ve Dalardıç’ta ki üç ziyaret kulluğu ve arkasındaki geleneksel kültür günümüzde kaybolmak üzere iken Nimri Kullukları projesi kapsamında onarılarak kurtarılmıştır.

KÜLTÜREL MİRAS OLARAK KULLUKLAR

Nimri Köyünde var olan kulluk geleneği, Anadolu’da ki somut ve somut olmayan kültür mirasımızın önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Kulluklar somut olan yapıt ve onu sarıp sarmalayan somut olmayan kültür ile bir bütündür.

Fiziki olarak bugüne kadar varlıklarını sürdürebilmiş somut olan kullukların ardında somut olmayan önemli bir gelenek yatmaktadır. Unesco’ya göre: “Somut olmayan kültürel miras ; toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan kültürel miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur. ” (3)

Unesco böylesi bir tanımlama ile somut olmayan kültürel mirasın evrensel kabulünün kapsamını belirlemiştir. Bu bağlamda, Unesco; kültürel mirasın korunması, tanımlanan içerikteki kimliğin sürdürülebilmesi ve geçmişin geleceğe aktarılmasında Nimri Kullukları projesine yol göstermektedir.

2021 yılı projemize konu olan Ağbaba, Dalardıç ve Abbasdede kullukları üzerine yapılan çalışma bu alandaki toplumsal hafızayı mümkün olduğunca ortaya çıkarmış ve bu değerleri korumayı hedeflemiştir. Bu koruma, mevcut olanı yaşatabilme, özüne bağlı kalınarak mirasın devamlılığını sağlama yönünde olmuştur. Somut ya da somut olmayan mirasın korunmasında, koruma kavramının evrensel değerlerine bağlı kalınmıştır. Geleneksel ve inanç bağlamında yaşanmış geçmişin çok uzun zaman diliminden bugüne ulaşmış olan mirasının, mevcut koşullar içinde korunmasını öngörülmüştür.

2021 çalışmasında projenin gerçekleşmesi için aşağıdaki yol izlenmiştir:

  • Mevcut durum dokümantasyonun çıkarılılması,
  • Uygulama tanımlarının yapılması,
  • Uygulamanın gerçekleştirilmesi.

Üç aşamalı tanımlanan süreçte öncelikle belgeleme tamamlanmış. Yöntem ve uygulama şekli, süreç, sürecin alana yönelik tanımlaması yapılmıştır.

Bu kapsamda Nimri Kullukları Sanat Projesinin 2021 yılı etkinliğinde; Ağbaba, Dalardıç ve Abbasdede’de kalıntıları bulunan ziyaret kullukları onarılmıştır. Böylelikle yapıtlar ve ardındaki gelenek yeniden Nimri’ye kazandırılmıştır. Yapılan bu çalışma ile ortaya çıkarılan bu tarihi mirasın Kültür Bakanlığı tarafından korunmaya alınması için bir süreç başlatılmıştır.

Dağlarda, kalıntıları bulunan silindir biçimindeki kullukların onarılması ise daha ileri projelerin konusu olacaktır.

2021projesi, Nimri halkı, çevre köylüler, sanatçılar, üniversiteler ve gönüllü destekçilerin katılımı ile gerçekleşmiştir.

Dr. Kenan ÖZTÜRK

Nimri Kullukları Sanat Projesi

(1) Monguş Kenin-Lopsan, “Tuvaların Gelenekleri”, s.148, Bengü Yayınları. Monguş Kenin Lopsan, 1925 yılında Chash-Tal’da ( Tuva) doğmuştur. Yazar, şair, tarihçi ve arkeolog olan Lopsan, dünyada tanınmış bir Şamanizm araştırmacısıdır.

(2) Saçı: Altay Türkleri’nde Gök Tanrı’ya ya da yer / su ruhları için serpilen saçılan ve kansız kurban olarak değerlendirilen; kımız, süt, yağ vb. sıvı; buğday, peynir, elma vb. katı yiyecekler; para vb. nesneler; dala, ağaca bağlanan bez şeritler. ( Esat Korkmaz, Şamanizm Terimleri Sözlüğü, s.131 )

(3) https://ich.unesco.org/doc/src/00009-TR-PDF.pdf